eskişehir boşanma avukatı eskişehir boşanma avukatı boşanma avukatı anlaşmalı boşanma

eskişehir boşanma avukatı eskişehir boşanma avukatı boşanma avukatı anlaşmalı boşanma

eskişehir boşanma avukatı eskişehir boşanma avukatı boşanma avukatı anlaşmalı boşanma

eskişehir boşanma avukatı eskişehir boşanma avukatı boşanma avukatı anlaşmalı boşanma eskişehir boşanma avukatı eskişehir boşanma avukatı boşanma avukatı anlaşmalı boşanma
Koçak Hukuk

Anlaşmalı Boşanma İçin Gereken Şartlar Nelerdir ?

08.08.2019
Koçak Hukuk | Anlaşmalı Boşanma İçin Gereken Şartlar Nelerdir ?

Eskişehir Boşanma Avukatı  Gürler Koçak Hukuk Tarafından özel olarak bilgilendirme amaçlı yazılmıştır.İzinsiz kopyalanamaz link verilemez.


TARAFLAR MAL PAYLAŞIMI KONUSUNDA ANLAŞAMASA BİLE ANLAŞMALI BOŞANMA YAPABİLİRLER Mİ?

Boşanmalarda hemen her konuda anlaşan çiftlerin mal paylaşımı konusunda anlaşamadıkları ve mal paylaşımına ilişkin konuların da boşanma protokolünde yer alması gerektiğini düşündükleri için anlaşmalı olarak sonuçlanabilecek boşanma davalarının çekişmeli hale geldiği görülmektedir. Oysa mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın ferisi niteliğinde olmadığından bu konuda bir anlaşma olmasa dahi anlaşmalı olarak boşanma neticelendirilerek mal rejiminin tasfiyesi mahkemeden istenebilir. Üstelik bu durumda boşanma davasının kesinleşmesi de gerçekleşeceğinden mal rejiminin tasfiyesi davası için boşanma davasının kesinleşmesi bekletici mesele yapılmayacaktır.

Anlaşmalı Boşanma İçin Gereken Şartlar Nelerdir ?

Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesinden de anlayacağımız üzere eşlerin anlaşmalı boşanabilmesi için;

1)Evliliğin en az bir yıl sürmüş olması,

2)Eşlerin boşanmak için birlikte başvurmuş olmaları ya da bir eşin açtığı davayı diğer eşin kabul etmiş olması,

3)Hakimin tarafları bizzat dinlemesi,

4)Hakimin taraflarca kabul edilecek olan düzenlemede boşanmanın mali sonuçlarına ve çocukların durumuna ilişkin olan hususları uygun bulması şartlarının gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Bu şartlar sağlandığı takdirde hakim başka bir delil aramaksızın boşanmaya karar verecektir.

Ancak bu şartların hepsinin tam olarak sağlanmaması durumunda ise Türk Medeni Kanunu 166. Maddeye göre boşanmaya karar verilmeyecektir.

Eskişehir Boşanma Avukatı  Gürler Koçak Hukuk Tarafından özel olarak bilgilendirme amaçlı yazılmıştır.İzinsiz kopyalanamaz link verilemez.


ANLAŞMALI BOŞANMANIN KOŞULLARINDAN BİRİSİ OLAN “BOŞANMANIN MALİ SONUÇLARI” NIN KAPSAMI NEDİR?

Boşanmanın mali sonuçlarından anlaşılması gereken Türk Medeni Kanunu madde 174’te düzenlenen maddi tazminat ve manevi tazminat ile madde 175’de düzenlenen yoksulluk nafakası olmalıdır. Yani mal rejimi tasfiyesi Türk Medeni Kanunu 166. Maddesinde geçen “Boşanmanın Mali Sonuçları” kapsamında yer almamaktadır. Tarafların; çocukların velayeti, maddi tazminat, manevi tazminat ve nafaka konusunda anlaşmaya varmış olmaları yeterli olup; mal tasfiyesi konusunda bir anlaşma yapmamış olmaları bir engel teşkil etmediğinden hakim bu durumda boşanma kararı verebilecektir.


Anlaşmalı Boşanmada Mal Rejimi Tasfiyesi Ne Şekillerde Olabilir?

Yargıtay’ın da kabul ettiği görüşe göre, mal rejimi tasfiyesi Türk Medeni Kanunu 166. Maddesinde anlatılan anlaşmanın zorunlu içeriğine dahil olmadığı için, boşanmanın ardından ayrı bir şekilde yapılabileceği gibi; anlaşmalı boşanma protokolü ile de mal rejimi tasfiyesi yapılması mümkündür.


İLGİLİ YARGITAY KARARLARI:

1)

T.C YARGITAY 
8.Hukuk Dairesi 
Esas: 2010/ 4983 
Karar: 2011 / 2095 
Karar Tarihi: 12.04.2011

KATILMA PAYI ALACAĞI DAVASI - EŞLER ARASINDAKİ MAL REJİMİNİN BOŞANMA DAVASININ DAVA TARİHİ İTİBARIYLA SONA ERMESİ - ALACAK HAKKININ BOŞANMA DAVA TARİHİ İTİBARIYLA DOĞMASI - TASFİYEYE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN BOŞANMA DAVASININ OLUMLU SONUÇLANMASI GEREĞİ


ÖZET: Davacının doğmamış haktan feragat edemeyeceği ileri sürülebilirse de; boşanma nedeniyle eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının dava tarihi itibarıyla sona ermekte olup mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibarıyla doğar ancak bu hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir.



Dava: M. ile F. aralarındaki katılma payı alacağı davasının reddine dair Kahramanmaraş İkinci Aile Mahkemesi'nden verilen 10.05.2010 gün ve 10/384 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Karar: Davacı M. vekili tarafından davalı F. aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya kapsamı ve davacı vekilinin verdiği dilekçeleri dikkate alındığında davanın evlilik birliği içinde alınan ve davalı adına tapuya tescil edilen 3935 ada 3 parsel üzerindeki binanın 7. kat 42 numaralı dairesi üzerinde mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde değer artış payı ve katılma alacağı isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Davalı, dava konusu taşınmazın evlilik birliği içinde alındığını ancak, davacının boşanma davası sırasında haklarından feragat ettiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, taraflar arasında görülen ve kesinleşen boşanma davasının yargılaması sırasında 04.03.2008 tarihli yargılama oturumunda davacı M.'in ...boşanma nedeniyle eşimden herhangi bir nafaka, maddi ve manevi tazminat, yargılama gideri ve vekalet ücreti istemiyorum. Karşı taraftan herhangi bir eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum... şeklindeki beyanının kendisini bağlayacağı ve karar kesinleştikten sonra alacak talebinde bulunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Taraflar 17.02.1992 tarihinde evlenmiş, 19.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının anlaşmalı şekilde TMK.'nın 166/3. maddesine göre kabulüne ilişkin hükmün 07.04.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TMK.'nın 170. m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (4721 sayılı TMK.'nın 225/2. m.) yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.'nın 202. m.).

Dava konusu 3935 ada 3 parsel üzerindeki binanın 7. kat 42 nolu bağımsız bölümü, 16.09.2005 tarihinde satış yoluyla davalı F. adına tescil edilmiştir. Dava konusu taşınmazın alım tarihi itibarıyla taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK.'nın 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı 19.10.2007 tarihi itibariyle sona ermiştir. Dava dilekçesi, dosya kapsamına göre davacının, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde alınan taşınmazla ilgili tapu iptali ve tescil, yerinde görülmediği takdirde değer artış payı ve katılma alacağı isteğinde bulunduğunun kabulü gerekir (TMK. m. 227, 231).

Eşlerden biri, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur (TMK. m. 227). Eşlerden birine ait edinilmiş mallar üzerinde, diğer eşin mülkiyet veya diğer bir ayni hak talebi söz konusu değildir (TMK. m. 231/1, 236/1). Yani katılma rejiminde; eşlere tanınan hak, ayni bir hak olmayıp, şahsi bir haktır. Sadece mal rejimi sona erdiğinde, eşlerin edinilmiş mallara ilişkin artık değerler üzerinde karşılıklı alacak hakkı vardır (TMK. m. 236). Açıklandığı gibi davacı M.'in evlilik birliğinde edinilen taşınmazla ilgili davalı F.'dan ayın isteme hakkı bulunmayıp, değer artış payı veya katılma alacağı istemesi mümkündür. Bu açıklamalar karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında tapu iptali ve tescil isteği bakımından bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Terditli olarak istenen değer artış payı ve katılma alacağı isteğine gelince; az yukarıda da açıklandığı gibi mal rejiminin tasfiyesi sonunda davacının davalıdan değer artış payı ve katılma alacağı istemesi mümkündür. Ancak taraflar arasında görülen ve 07.04.2008 tarihinde kesinleşen Kahramanmaraş Aile Mahkemesi'nin 2007/1314 Esas 2008/252 Karar sayılı dava dosyasında 04.03.2008 tarihli yargılama oturumunda davacı M. ve davalı F.'nın karşılıklı olarak birbirlerinden boşanma nedeni ile nafaka, maddi ve manevi tazminat, yargılama gideri ve vekalet ücreti istemediklerini ayrıca herhangi bir eşya ve başkaca alacakla ilgili haklarından feragat ettiklerini ifade ettikleri ve bu hususun mahkeme kararı gerekçesi ile hüküm kısmında yer aldığı görülmektedir.

Kural olarak tarafların boşanma davasındaki nafaka, maddi ve manevi tazminat (TMK.'nın m. 174, 175, 182) bakımından anlaşmaları boşanmanın eki niteliğindeki taleplerle ilgili olup, boşanma davasının eki niteliğinde olma-yan-mal rejiminden kaynaklanan alacak davasını kapsamaz. Ancak eldeki davada çözülmesi gereken sorun, boşanma davası sırasında davacı M.’in Karşı taraftan herhangi bir eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum şeklinde beyanının açılan mal rejiminin tasfiyesi davası bakımından M.'i bağlayıp bağlamayacağı, mal rejimi tasfiyesi ile ilgili açılan davada değer ifade edip etmeyeceğidir.

TMK.'nın 166/3. maddesindeki boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez. Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez. Ne var ki, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin isteklerin boşanma davasına ait anlaşma protokolü kapsamına alınmasını engelleyen bir hüküm de bulunmamaktadır. Diğer yandan bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, S:2045 ve HUMK.'nın 236/1. m.). Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı M.'in boşanma davasında 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı HUMK.'nın 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Davacı M. boşanma davası sırasında 04.03.2008 tarihli duruşmada aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu beyanını yok sayarak görülmekte olan bu davayı açıp, talepte bulunması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen Dürüst Davranma kuralına da aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir. Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın fer'ilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Somut olayda, davacının boşanma dosyasındaki 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı, boşanma kararının gerekçe ve hüküm kısmında bu beyandan bahsedilmiş oluşu dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu beyan mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekir. Ayrıca davacı M.'in beyanında geçen eşya kavramının taşınmaz ve taşınır mallar ile boşanmanın fer'i niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan değer artış payı ve katılma alacağı taleplerini de kapsadığında duraksamamak gerekir.

Diğer yandan davacının doğmamış haktan feragat edemeyeceği ileri sürülebilirse de; boşanma nedeniyle eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının dava tarihi itibarıyla sona ermekte olup (TMK.'nın 225/2. m.), mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibarıyla doğar ancak bu hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir. Bu durumda davacı M.'in beyanının boşanma davasının yargılaması devam ederken yapıldığı anlaşıldığına göre doğmamış haktan söz etmek de mümkün değildir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına, 12.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


2)


T.C YARGITAY 
.Hukuk Genel Kurulu 
Esas: 2009/ 2-158 
Karar: 2009 / 217 
Karar Tarihi: 27.05.2009

KATKI PAYI ALACAĞI DAVASI - SOMUT OLAYDA DAYANILAN PROTOKOLÜN DAVACININ KATKI PAYI ALACAĞINA İLİŞKİN BEYAN VEYA DÜZENLEME İÇERMEDİĞİ - ÖZEL DAİRE BOZMA KARARINA UYULMASI GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU

 ÖZET: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; somut olayda dayanılan protokolün (anlaşmanın) davacının katkı payı alacağına ilişkin beyan veya düzenleme içermediği açık bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.


Dava: Taraflar arasındaki katkı payı alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.10.2006 gün ve 2006/581 E, 750 K. sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.02.2008 gün ve 2007/1233-2008/1833 sayılı ilamı ile; 

(... Davacı kadın dava konusu olan 22 numaralı daireye yaptığı katkı payına karşılık olmak üzere 20.000 YTL alacağın tahsiline karar verilmesini istemiştir. 

Tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma protokolünün 1 numaralı bendinde yer alan oturma hakkının tanınmasına ilişkin hükmün katkı payı alacağından feragati kapsamadığı halde işin esası incelenerek bir hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...), 

Gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Karar: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda boşanma davasında hükme esas alınan protokolün davacının, davalıya ait taşınmazdaki katkı payına ilişkin düzenleme içerip içermediği noktasında toplanmaktadır. 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, tarafların boşanmanın tüm mali sonuçları ile çocukların durumları üzerinde anlaşmaları ve bu anlaşmanın hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez. 

Taraflar arasında düzenlenerek, boşanma davasında hükme esas alınan protokolün incelenmesinde, davalıya ait taşınmazda davacının oturma hakkına ilişkin olduğu, davacının evlilik birliği içinde gerçekleşen katkı payı alacağına ilişkin düzenleme içermediği anlaşılmaktadır. Protokolün, sadece düzenlediği konular yönünden tarafları bağlayacağı, diğer alacak ve borç ilişkileri yönünden esas alınamayacağı tartışmasızdır. 

Açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; somut olayda dayanılan protokolün (anlaşmanın) davacının katkı payı alacağına ilişkin beyan veya düzenleme içermediği açık bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesini, 27.05.2009 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/8-185 Esas ve 2013/1601 karar sayılı kararında görüldüğü üzere:

‘…….Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 üncü fıkrası gereğince hakimin anlaşmalı boşanmaya karar verebilmesi için, anılan fıkrada öngörülen tüm koşulların gerçekleşmiş bulunması gerekir. Buna göre evlilik 1 yıl sürmüş olacak, taraflar huzurda dinlenilecek, bundan ayrı nafakalar ve çocukların velayetiyle maddi ve manevi tazminat konularında anlaşmaları zorunludur. Fıkrada belirtilen boşanmanın mali sonuçları ibaresiyle, kastedilen Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinde yer alan maddi ve manevi tazminat, aynı Kanunun 175 inci maddesinde yer alan yoksulluk nafakası, çocuklar için bağlanacak nafaka ve boşanmanın feri (eki) sayılan diğer haklar kastedilmektedir. Mal rejimlerinden kaynaklanan mallar kesinlikle Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 üncü fıkrasında kastedilen boşanmanın mali sonuçları arasında sayılmamaktadır. Çünkü, gerek doktrinde ve gerekse uygulamada baskın görüş; mal rejimleriyle ilgili davaların boşanmanın eki niteliğinde davalar olmadığı, onlardan bağımsız bir dava oldukları yönündedir. Uygulamada bu konuda bir duraksama söz konusu değildir. Bu bakımdan tarafların anlaşmalı boşanma protokolü yaparken mal rejimi konusunda anlaşmaları zorunlu değildir. Bu konuda anlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle de anlaşmalı boşanma davasının reddi sonucunu doğurmaz. Ve anlaşmalı boşanmaya bir etkisi olamaz.

Ancak, taraflar anlaşmalı boşanma protokolü yaparken aralarındaki mal rejiminden kaynaklanan mallar bakımından anlaşmalarına engelleyen bir hükümde bulunmamaktadır. Bu nedenle, mal rejimi konusunda bir anlaşma yaparken bunu açık bir şekilde ifade etmeleri gerekmektedir. Örneğin, katılma alacağıyla değer artış payı alacağına konu mallar üzerinde herhangi bir hak talep etmiyorum, yada ev eşyalarından, taşınır ve taşınmaz mallardan kaynaklanan bir alacak isteğim yoktur veya katkı, katılma ve değer artış payı alacağı istemiyorum şeklinde açık bir biçimde genel kavramlardan hareket edilerek protokol yapmaları mümkündür…….’

Yargıtay  ve doktrinin hakim çoğunluğu  (bizim de katıldığımız görüş uyarınca) boşanan  eşler mal paylaşımı konusunda anlaşamasa dahi anlaşmalı boşanmanın gerçekleştirilebileceğini kabul etmektedir.

Eskişehir Boşanma Avukatı  Gürler Koçak  Tarafından özel olarak bilgilendirme amaçlı yazılmıştır.İzinsiz kopyalanamaz link verilemez.